Prof. Dr. Ahmet Saltık, Sağlık Bakanlığı tarafından alınan açık havada ve uygun havalandırma koşullarına sahip kapalı alanlarda maske zorunluluğunun kaldırılması kararının; salgın yönetiminin başarısızlığını örtmek adına atılan yeni bir adımdan başka bir şey olmadığını ifade etti.
Uğur DUYAN
ANKARA (Anayurt) – Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, Sağlık Bakanlığı’nın açık havada ve uygun havalandırma koşullarına sahip kapalı alanlarda maske zorunluluğunu kaldırmasının ileriye dönük yeni sorunlar yaratabileceğini söyledi.
Saltık, iktidarın salgınla mücadele konusunda başarılı bir izlenim vermek adına algı yönetimini sürdürdüğünü ve zorunlu önlemlerin kaldırılmasında erkenci davrandığını söyleyerek, “Halkımıza önerim maske, uzaklık ve temizlik önlemlerini sürdürmeleridir” dedi. Türkiye’nin aşılama oranlarının Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında çok gerilerde kaldığını aktaran Saltık, şöyle devam etti:
“Sağlık Bakanlığı’nın Bilim Kurulu’nda oy birliği ile değil oy çokluğuyla alınan açık havada maske zorunluluğunu kaldıran bu kararı, kamuoyunda gerçekten bir karmaşa yarattı. Toplumda iyi kötü bir maske kullanım anlayışı yerleşmişti. Henüz ilk baharın tümüyle geldiği ve insanların açık havada dolaşmaya başladıkları söylenemez. Birincisi kışın içindeyiz mart ayının başındayız. İkincisi olgu sayıları bakımından henüz beklenen rakamlara ulaşılmış değil. Cumartesi günü verilerine göre 360 bin dolayında test yapıldığını ve 32 bin dolayında yeni olgunun yakalandığını görüyoruz. Yüzde 10 dolayında test pozitifliği var. Yani test yaptıran her 10 kişiden 1’inde pozitif olgu alındığı görülüyor. Salgının kontrol altına alındığının epidemiyolojik göstergelerinden biri, test pozitifliği oranın yüzde 1’ler 2’ler düzeyine, onun da altına düşmesi gerekliliğidir. Bir başka veriyse toplam olgu sayısıdır. Türkiye’de cumartesi günü itibariyle 536 bin 763 aktif hasta var. Bir insanın hasta olduğu süre boyunca iki kişiye daha hastalık bulaştırma olasılığı üzerinden bakıldığında, 536 bin 763 aktif hasta önümüzdeki iki haftada iki katı kadar yeni hastaya yol açacaktır. Bu da 1 milyon 74 bin yeni olgunun ortaya çıkacağı anlamına geliyor. Kabaca 1 milyon 100 bin olgunun 15 günlük dönemde, günlük olgu sayısını 70 binlere ulaştıracaktır.”
‘NE KADAR TEST O KADAR VAKA’
Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı vaka sayılarının gerçeklikten uzak olduğunu ve test uygulamasının giderek daraltıldığını da aktaran Saltık, “Test için aranan koşullar belirtisi olanlarla sınırlandı ve hastanelere gönderilen genelgelerle test yaptırma istekleri katı koşullara bağlandı. Zorunlu kalan yurttaşlar ancak özel sektörde bir bedel ödeyerek test yaptırabiliyorlar. Ayrıca Türkiye’ye sınır kapılarından girenlere de tarama testi uygulanmıyor. Dolayısıyla ne kadar ekmek o kadar köfte sözündeki gibi ne kadar test o kadar olgu ya da vaka diyebiliriz. Siz ne kadar çok test yaparsanız o kadar çok olgu yakalarsınız. Yoksa deve kuşu politikası izleyerek, sorunları halının altına süpürürsünüz” ifadelerini kullandı.
Omikron varyantının baskınlığı nedeniyle PCR testlerinin güncellenmesi gerektiğini ancak Türkiye’de bu zorunluluğa ne ölçüde uyulduğunun bilinmediğini de söyleyen Saltık, bu nedenle de açıklanan rakamların gerçek rakamların dörtte biri yer yer beşte biri kadar olduğunu bildirerek, alınan önlemlerin gerçekçi olmadığını söyledi.
TÜRKİYE’DE CAN KAYIPLARI HALEN ÇOK YÜKSEK
‘Uygun havalandırma koşulluna sahip kapalı alan’ değerlendirmesinin oldukça nesnel olduğunu ve ileriye dönük daha büyük tartışmalara neden olacağına işaret eden Saltık, Türkiye’de can kaybı rakamlarının halen çok yüksek olduğunu kaydederek, şöyle konuştu:
“Türkiye’de günlük 100^ün üzerinde can kaybı var ve bu çok acı verici. Ayrıca 536 bin insanda halen aktif olgu havuzunda bulunmakta. Günlük 100 kişiden fazla insanın ölümü yabana atılacak bir veri değil. Batı ülkelerinin bazılarında önemli gevşemeler yapıldı. Fakat onların koşulları bizden oldukça farklı örneğin İsrail 60 yaş üstü nüfusta etkili üç doz aşılmada yüzde 92 oranına ulaştı. Hollanda, Danimarka, İngiltere, İsveç gibi ülkelerde bu rakamlara çoktan ulaşıldı.”
YOKSULLUK DERİNLEŞİYOR VE YAYGINLAŞIYOR
Türkiye’nin pek çok Batılı ülkeden çok daha fazla nüfusa ve nüfus yoğunluğuna sahip olduğunu ancak aşılamada beklenen düzeyin çok gerisinde kaldığını vurgulayan Prof. Saltık; Türkiye’de 90 milyondan fazla insanın yaşadığına ve nüfusun 10 milyona yakının da düzensiz göçmenlerden oluştuğunu söyleyerek, “Üstelik AKP iktidarının olağanüstü başarısızlığıyla yaşanan derin ve yaygın yoksulluk hastalıkla savaşımda bizi kırgınlaştırıyor. Hastalıkla ve yoksulluk arasında doğru bir orantı var” dedi. Saltık, yeterli beslenme düzeyine erişmeyen kesimlerde vaka sayılarınında da yükselebileceğini ve ekonomik krizin derinleşmesinin salgınla mücadelede en çok maddi yoksunluk çeken kesimleri etkileyeceğine dikkati çekti.
“EN AZ 300 BİN İNSANIMIZI SALGINA KURBAN VERDİK”
Alınan kararı oldukça erkenci bulan Saltık, Türkiye’de halen ölüm verilerinin de açıklanmadığı ve 2019 yılı ölüm verilerinin pandemi altında geçen iki yıla rağmen güncellenmemesinin oldukça düşündürücü olduğunu söyledi. Saltık Kovid-19 kaynaklı can kaybının bakanlık verilerine göre 95 bini geçtiğini ancak gerçek verilerin bu rakamın en az üç katı olduğunu ifade ederek, “En az 300 bin insanımızı salgına kurban verdik” dedi.
TOPLUMSAL BAĞIŞIKLIK İÇİN YETERLİ 3 DOZ AŞILAMA YOK
Pandemi yönetiminin salgını başarılı biçimde yönetemediğini ifade eden Saltık; çok sayıda masum insanın ölümlerinin önüne geçilebilecekken Kovid-19’a kurban verildiğini söyledi. Türkiye’de 12 yaş üstü 80 milyon bireyden sadece 26 milyonun üç doz aşılandığını ve üç doz aşılanmanın da bazen yeterli bağışıklık anlamına gelmediğini ifade eden Saltık, ilk aşılanmanın başladığı Ocak 2021 tarihinden bu yana üç doz aşılamada gelinen noktanın yüzde 30’lar düzeyinde kalmasının kabul edilmez olduğunu söyledi. Aşının koruyuculuğunun altı ay ile sınırlı olduğunu da anımsatan Saltık, tüm bu gerçeklerin ışığında Türkiye’de toplumsal bağışıklığın olanaksız hale geldiğini de aktararak, “Erken öten horoz gibi Türkiye’deki salgın yönetimi de salgınla savaşımda sanki çok başarılı olunduğuna ilişkin bir izlenim oluşturmak adına zorunlu tedbirleri kaldırarak bir algı yönetimi oluşturma yoluna gitti” ifadelerini kullandı.
‘İKTİDAR TURKOVAC’TAN UMDUĞUNU BULAMADI’
TURKOVAC aşısının uluslararası kriterlere göre halen bir aşı adayı olarak değerlendirildiğine dikkati çeken Saltık; “İktidar bu aşıya çok umut bağlamıştı. 12 yaş üstü grupta 8 milyon dolayında tek bir doz bile aşı olmayan insan var. Bu çok ciddi bir nüfus. Bu insanlarla ilgili kararlı bir tutum izlenmedi. Belli ölçüde insanı aşıya zorlayacak yol ve yöntemler geliştirmedi AKP iktidarı ve bu insanları kendi haline bıraktı. Umut belki de TURKOVAC’ta idi. Görülüyor ki bu aşıda da istenilen alınamadı. Birtakım çevreler, dindar veya mütedeyyin insanlarımız içinde domuz jelatini yok diyerek, bu aşıyı olmak isteyebilir umuduyla düşünen iktidar bu aşıdan da istediğini alamadı. Üstelik 5 Mart 2022 Kovid-19 tablosunda 3 doz aşılı kişilerin de sayısı paylaşılmadı. Toplam 145 milyon doz da aşı yapıldı ancak bunun bir anlamı yok” diye konuştu.
SALGININ GELECEĞİNE İLİŞKİN İKİ FARKLI SENARYO
Salgının geleceğine ilişkin dünayda iki senaryonun konuşulduğunu kaydeden Saltık, ilk senaryonun, omikron varyantının klinik seyrinin düşük düzeylerde kalmasıyla birlikte, dünyada 10 milyar doz aşının yapılması ve 445 milyon insanın da hastalığı geçirmesinden ötürü salgının sönümleneceği öngörüsü üzerine kurulduğunu aktardı. Saltık, ikinci senaryonun ise, DSÖ’nün uyardığı üzere biçimleneceğini söyleyerek, omikron varyantının yayılma hızı ölçüsünde virüsün yeni varyantlarının ortaya çkabileceğine ve bu durumun pandemiyi sonlandırmaktan da öte daha tehlikeli boyutlara taşıma potansiyeli barındırdığına dikkati çekti.