31 yıl şiddete maruz kalan İ.S.’den kadınlara: Utanmayın korkmayın
Ceyda Ulukaya – Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele kampanyası kapsamında, şiddet mağduru bir okurumuzdan gelen mektubu yayımlıyoruz. 6284 Sayılı Kanun kapsamında sağlanan haklardan yararlanarak, 31 yıllık evliliği boyunca maruz kaldığı şiddet ortamından nasıl uzaklaştığını anlatan İ.S., tüm kadınlara “Unutmayın, utanması gereken biz değil, o kadın düşmanı erkekler. Korkmayın, ülkemizde kadınlara yardım eden kuruluşlar, kanunlar var” diye sesleniyor:
“25 Kasım tarihli yazınızda yer verdiğiniz kadına yönelik şiddeti fiilen 31 sene yaşamış bir kadın olarak yazıyorum. Boğaziçi Üniversitesi mezunu, kariyer peşinde koşan başarılı bir genç kızken 27 yaşımda aşık olduğum erkekle 30 yaşımda evlenerek kendisinin senelerce sürecek maddi, manevi ve fiziksel eziyetlerine de müsaade etmiş oldum.
Beni çalıştırmayan, kölesi gibi davranan gizli narsist kocam 30 sene boyunca 2 çocuğumuzun varlığından güç alarak, ‘Boşan, çocukları sana göstermem, alır giderim, okutmam’ diyerek beni tehdit etti. İstediğinde hiç para vermeyen ‘Sakın benim paramı harcama, git erkeklerle fingirde, para kazan’ diyerek karısını fuhuşa zorlayan bir ruh hastasıydı. Bursa’da bir tekstil firmasının üst düzey yetkilisi olmasına rağmen ‘Benim dolar maaşım, dolar ikramiyelerim’ diye eve cuma günleri dolarlar getirir, pazartesi günleri de geri götürürdü. Cebindeki dolarlar arttıkça bana uyguladığı şiddet de arttı.
Tekmeler, küfürler…
Yaklaşık 2 sene önce tesadüfen telefonunda başka kadınlarla olan WhatsApp yazışmalarını görmemle başlayan tartışmada, artirit hastası olmamı fırsat bilen kocam ellerimi, parmaklarımı bana işkence etmek için çığlıklarımı hiç umursamadan zevkle sürekli sıktı, tekmeler, küfür ve tehditler havada uçuyordu. Elinden zor kurtulduğum kocamı eve çağırdığım polisler evden zorla çıkardılar. Kolluk güçleri kendisini aşağıya indirdi, o polis arabasında, ben kendi aracımda önce karakola ifade vermeye gittik. Daha sonra bizi hastaneye götürdüler. Genç bir doktor hanım vücuduma bakıp darp raporu yazdı. Ben parmaklarımı gösterince hemen elimin röntgeni çekildi, yumuşak doku aşırı zarar görmüştü. Daha sonra savcılığa gittik, olayı anlatmamı istediler. Ben donmuş vaziyetteydim. Görevliler 61 yaşında bir kadına acıyarak beni sakinleştirmeye çalıştı, ifademi tamamlamama yardım ettiler.
Dik durma gücü buldum
‘Evden uzaklaştırılmasını istiyor musunuz?’ diye sorduklarında ‘EVET’ dedim. O an ‘Kim bana inanır ki’ diye düşündüğüm için hiç yardım istemediğim, sessiz çığlıklar atarak korku ve umutsuzlukla geçirdiğim senelerimin boşuna olduğunu anladım. Senelerdir korkudan, utancımdan polise gidemeyen ve hayatını heba eden ben, savcılıktaki görevlilerin iyi niyetli yardımsever davranışları sayesinde yaşadığım şiddetli psikolojik ve duygusal travma karşısında dik durma gücü buldum.
Yardım eli bir telefon uzakta
Bugün biliyorum ki, kendi adıma ‘Keşke’ demek için artık çok geç ama şiddete maruz kalan kadınlara ‘Korkmayın’ demek için hiçbir zaman geç değil. Size şiddet uygulayan kocanızı, partnerinizi hoş görmeyin; bilin ki arkası daha şiddetle artarak gelecek. Polisimiz bize yardım için hazır, gerçekten bir telefon mesafesi uzaklıkta. Yeter ki biz karar verip yardım isteyelim. Utanmayalım, konuşalım, sesimizi duyuralım. Hiç yalnız değiliz. Önce bize uygulanan şiddeti, vahşeti durduralım ki sağlığımıza yavaş yavaş geri dönme şansımız olsun. Ve biz toparlanalım ki varsa evlatlarımıza da destek olalım. Sağlıklı ailelerden gelen çocuklar, ilerde sağlıklı toplum demektir. Şu an zina davası açtığım kocamdan 2 sene sonunda boşanıyorum. Benim durumumda kalıp da utanan kadınlara seslenip ‘Utanması gereken biz değil, o kadın düşmanı erkeklerdir diyorum. Korkmayın, ülkemizde kadınlara yardım eden kuruluşlar, kanunlar var.”
Şiddetin ayak sesleri
Kadınlar doğrudan fiziksel şiddete maruz kalmadıkları bir ilişkide, şiddetin adını koymakta zorlanabiliyor. Farklı psikolojik şiddet yöntemleri, bunu ayırt etmeyi zorlaştırabiliyor. Oysa fiziksel şiddete de varabilecek bir sürecin ayak sesleri tam da bu sırada duyuluyor. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü sosyolog Açelya Uçan, şiddetin “Geliyorum” dediği işaretleri şöyle sıralıyor:
Sorumluluk almamak: Geçmiş ilişkilerinde şiddet uygulamış olmak ve bununla ilgili sorumluluğu almayıp eski partnerlerini suçlamak belirgin bir şiddet alarmıdır. Davranışlarının ve duygularının sorumluluğunu almayan ve sürekli bunlara başkalarının yol açtığını belirten erkeklerin şiddet uygulama olasılığı genellikle yüksek oluyor.
Sınırların ihlali: Partneriniz sizin kendinize ait alanlarınızı yok sayıyorsa; örneğin telefonunuzu kurcalıyor, harcamalarınızı takip ediyor, görüştüğünüz insanlara, ne giydiğinize, kariyer seçimlerinize vs karışıyorsa sınırlarınızı ihlal ediyordur. Bu çoğu zaman kaba saba bir kısıtlama olarak yapılmadığı için dar bir alana sıkıştığınızı fark edene kadar bu sınır ihlallerinin sizi kendiniz olmaktan alıkoymaya kadar vardığını fark edemeyebiliyorsunuz.
Partnerden korkmak: Şiddetin en belirgin alarmlarından biri korkudur. Eğer herhangi bir nedenle partnerinizden korkuyorsanız ilişkinizin güvenli olmadığının işaretlerinden biri olabilir. Partnerinizin yapacağı, hissedeceği, ifade edeceği herhangi bir şeyden korktuğunuz için yaşadığınız bir zorluğu ifade etmekten dahi kaçınıyorsanız, bunu söylersem çileden çıkar diye düşünerek kendi ihtiyaçlarınızı ortaya koyamıyorsanız bunu şiddetin geliyorum dediği bir işaret olarak göz önüne almalısınız.
Dengesizlik: Partnerinizin size nasıl davrandığı da şiddetin alarmlarıyla ilgili fikir verebilir. Uçlardaki davranışlar; bazen sizi göklere çıkarıp överken bazen yerin dibine sokarak aşağıladığı davranışlarla karşılaşıyorsanız; partneriniz size sıklıkla küsüyorsa, sevgi kisvesi altında kıskançlık gösteriyorsa bu alarmların güvenli olmayan bir ilişkide olduğunuz anlamına geldiğini anlayabilirsiniz.
Cinsiyet eşitliğine inanmamak: Toplumsal cinsiyet eşitliğine inanmadığını, kadınlarla erkeklerin eşit olmadığını sıklıkla dile getiren; dile getirmese bile erkek olduğu için toplum tarafından kendisine sunulan avantajları kullanmaktan geri durmayan; LGBTİ+ düşmanı söylemleri olan erkeklerin cinsiyetleri nedeniyle sahip olduklarını düşündükleri gücü kullanarak şiddet uygulaması yüksek bir olasılık olarak karşımıza çıkıyor.
Kadına yönelik şiddetle mücadelenin ilk adımı şiddetin adını koymak olsa da kadınlar özellikle duygusal ilişki içinde oldukları partnerlerinden şiddet gördüğünde birçok karmaşık duyguyu bir arada yaşıyor, şiddetin duracağına ve şiddet uygulayanın değiştiğine inanmak istiyor. Bu da şiddet yaşantısının içinden çıkmayı zorlaştıran bir döngüye sebep oluyor. Kadına yönelik şiddetle mücadelede 30 yılı aşkın bir deneyime sahip olan
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü psikolog Leyla Soydinç’e şiddet döngüsünü ve bu döngüden çıkmak için kadınların en çok nelere ihtiyaç duyduklarını sorduk.
Hak ettiğimizi…
– Kadınlar şiddete maruz kaldığında bunu yakın çevresiyle paylaşmakta dahi zorlanabiliyor. Bu süreçte en çok hangi duygularla baş etmekte zorlanıyorlar?
Kadınlar olarak erkek şiddetine maruz kaldığımızda
suçluluk, çaresizlik, utanç, korku gibi birçok karmaşık duyguyu bir arada yaşayabiliyoruz. Maruz kaldığımız şiddetin sorumlusu olarak gösterildiğimiz için bu şiddeti hak ettiğimizi düşünebiliyor. Erkeklerin “Bak sen beni ne hale getirdin, sonunda bana bunu da yaptırdın” gibi söylemleri yüzünden şiddetin sorumlusu gibi hissedebiliyoruz. Özellikle psikolojik şiddet ve sistematik biçimde sosyal olarak yalnızlaştırılmak bizim çaresiz ve alternatifsiz hissetmemize neden olabiliyor. Şiddet bizim kendimizi ve dünyayı algılayış biçimimizi etkiliyor. Bir süre sonra kendi gerçekliğimiz, şiddet uygulayanın yarattığı gerçekliğe yaklaşabiliyor. Eğer yakın çevremiz, arkadaşlarımız ve destek kanalları gibi sosyal kaynaklarla ilişkimiz de zayıflatılmışsa, bu bizi şiddet uygulayan kişiye mahkûm hissettirebiliyor. Tüm bu duyguların yanı sıra şiddetin biteceğine ve şiddet uygulayanın değişeceğine dair umut duygusu şiddetin etkilerini daha da karmaşık hale getirebiliyor ve yaşadığımız bu duygular şiddete maruz kaldığımız ilişkiden ya da ortamdan uzaklaşmamızı zorlaştırabiliyor.
Düşünce biçimi…
– Bu duygular aynı zamanda kişiyi “düzeltebilirim, değişebilir” gibi yanlış bazı inançlara yöneltebiliyor ve şiddet döngüsünden çıkmak zorlaşıyor. Bu süreçte özellikle nelere dikkat etmek, nelerden kaçınmak gerekiyor?
Şiddet uygulamak seçimli bir eylem ve tekrar etmesi çok olası bir durum. Hatta şiddetin bir davranıştan çok düşünce biçimi olduğunu söylemek daha doğru olur. Erkekler kadınları kontrol etmek, öfke boşaltmak ve güç göstermek için şiddet uygulamayı seçerler. Bu roller erkeklerin kendilerinde neleri yapmaya “hak gördüklerini” belirliyor. Yani kadınlar üzerinde her istediklerini yapabileceklerini düşünüyorlar. Bu güç kullanma hallerinin çeşitli yolları da şiddet biçimlerini belirliyor. Yani bu kontrol etme biçimini fiziksel güç kullanarak yaparsa fiziksel şiddet; psikolojik yöntemler seçerse psikolojik şiddet, maddi kaynakları kullanırsa ekonomik şiddet, cinsel davranışın araç olarak kullanılması ise cinsel şiddet biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Yıllardır kadınlar olarak erkek şiddetinin çok tipik bir döngüsü olduğunu görüyor ve deneyimliyoruz. Elbette genellikle üç aşamalı bir döngüden söz etmek mümkün. İlk aşamada gerginlik tırmanıyor, iki taraf da bunun farkında oluyor. İkinci aşamada şiddet yaşanıyor. Fiziksel, duygusal ya da cinsel şiddet olabilir. Üçüncü aşamada ise bir durulma evresi görüyoruz. Şiddet uygulayan kişinin en ağır manipülasyonu burada başlıyor. Şiddet uygulayan tamamen “değişerek” pişmanlığını dile getiren, özürler dileyen, ağlayan, yalvaran, hediyeler alan ve bazen de çeşitli tehditlerle kadını ilişkide kalması için ikna etmeye çalışan bir hale geliyor. Döngüyü en karmaşık hale getiren de bu kısım oluyor.”
‘İlişki değil, şiddetin bitmesi isteniyor’
Psikolog Leyla Soydinç, şiddete uğrayan kadının yaşadıkları ile ilgili devamında şunları diyor: “Mor Çatı gönüllüsü arkadaşımız psikolog Feride Yıldırım Güneri’nin de dediği gibi kadınlar ilişkilerinin değil şiddetin bitmesini istiyorlar. Dolayısıyla bu kısımda şiddetin duracağına ve şiddet uygulayanın değiştiğine inanmak istiyorlar. Bu aşamadan sonra yine gerginliğin tırmanması ve şiddet aşamaları yeniden gerçekleşerek döngü devam ediyor. Bu aşamada şiddetin bir öfke kontrolü sorunu ya da ruhsal bozukluk olduğunu düşünmemize neden olan toplumsal yargılar da bu döngüyü besliyor. “Zaten hasta, elinde değil, onun da geçmişte zor deneyimleri var” diyebiliyoruz. Yine cinsiyet rollerine bağlı öğrendiğimiz ilişki kalıpları da şiddeti normalleştirmemize “Her ilişkide böyle şeyler olur, seven insan zaten kıskanır” gibi düşüncelere kapılmamıza neden oluyor. Ayrıca toplum tarafından yine kadınlara yüklenen “iyileştirme” ve “ilişkiyi ayakta tutma” rolü de şiddeti durdurmak konusunda sorumluluk almayan ve sorumluluğu hep dışarıdaki koşullara atfeden erkeklerin şiddetini durdurmaya çalışırken kendimizi bulabiliyoruz.
Destek mekanizmaları iyileştiriyor
– Kadınlar şiddet döngüsünden çıkmak için en çok nelere ihtiyaç duyuyor?
Biz, bütün kadınlar, ayrım olmaksızın şiddete maruz kaldık, kalıyoruz ve bundan sonra da kalma riski ile karşı karşıyayız. Hiçbirimiz erkek şiddetine maruz kalmaktan azade değiliz. Şiddetin karmaşık bir dinamiği ve kadınlar üzerinde olumsuz çok fazla etkisi var. Bütün bu karmaşık durum içerisinde kadınların şiddeti konuşması, suçluluk duygularını paylaşması ve bu şiddeti kadın olduğu için yaşadığını fark etmesi çok önemli oluyor. Çünkü kadınlar şiddetin olduğu ilişkide birçok farklı nedenden ötürü çaresiz ve seçeneksiz hissedebiliyorlar. Bu anlamda kadınların o an hemen adım atmasalar bile alternatiflerini görmeleri çok kıymetli. Bu alternatifleri bilince, hazır oldukları zaman adım atabiliyorlar ve şiddet döngüsünden çıkabiliyorlar. Bir de tabii ki şiddetten uzaklaşma sürecinde kadınların hukuki, sosyal ve ekonomik anlamda da desteklere ihtiyacı oluyor. Bu nedenle de kadınların varsa çocuklarıyla birlikte şiddetten uzaklaşabilmeleri için bütün mekanizmaların işlemesi çok kritik önem taşıyor. Bu mekanizmalarla ilgili deneyimler kadınların şiddetten uzaklaşma sürecinde psikolojik anlamda da belirleyici olabiliyor. İyi işleyen bir destek iyileştirici olurken, işlemeyen bir mekanizma yine benzer olumsuz duyguları yaşamamıza neden olabiliyor.